<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d14995321\x26blogName\x3dLnP\x27nin+Film+Se%C3%A7kileri\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dSILVER\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://lovenpoisonreviews.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://lovenpoisonreviews.blogspot.com/\x26vt\x3d-4411501431289346612', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Çarşamba, Nisan 19, 2006

Blowup (1966)

**Bu aşağıdaki yazının tamamı Edebiyat ve Görsel Sanatlar dersinin vize ödevinin bir kopyasıdır.**



Julio Cortazar?ın ?Şeytan Saçması/The Devil?s Drivel? adlı kısa hikayesinden uyarlama bir Michelangelo Antonioni filmi olan ?Blow-up? (Cinayeti Gördüm) fotoğrafçılık sanatına bir saygı duruşu niteliğinde bence. Film o kadar büyük yankı uyandırmıştır ki, günümüzde Cortazar?ın kısa hikayesi de ?Blow-up? olarak tanınmaktadır.[1] Kısaca özetlememiz gerekirse; film bir fotoğraf sanatçısının birçok kadınla yaptığı çalışmalarını, onlarla olan ilişkilerini anlatmakta ve o dönemin Londra?sını göstermektedir. Ancak filmin bu sıradan akışı; baş kahramanın bir gün parkta (Mayhon Park) sıradan bir sevgili buluşmasını karelediğini sandığı bir anda değişiverir. Eve gelip çektiği negatifleri bastığında aslında kendisinin gözden kaçırdığı bir olay ortaya çıkar. Fotoğraf karesinde bir ceset seçilebilmektedir ve aslında bir cinayeti fotoğraflamıştır Thomas (David Hemmings). Bu noktadan sonra Thomas?ın hayatı da dahil bütün hikaye değişir. Artık eskisi gibi bir insan değildir. Bu cinayeti aydınlatmaya, suçluları göstermeye niyetlidir. Ancak kimse bu olayla ilgilenmez. Günün getirdiği uyuşturucu ve seks düşkünlüğünden kurtulamaz kimse ve suçlular da Thomas?ın stüdyosuna girerek tüm delilleri ortadan kaldırmışlardır. Sonuçta, kimse cinayeti bilemez, Thomas bu gerçeklikle bir başınadır.

Filmde pantomim sanatçılarının şehri istila etmesi ve disko sahneleri Londra?nın ve gençliğin o yıllardaki durumunu göstermek için kullanılmış olabilir. Filmde çok gerekli sahneler dışında yakın plan çekim kullanılmamış olmasının sebebi ise başta söylediğim gibi fotoğrafçılık sanatına ve insan gözünün gördüğü hayat düşüncesine uygun olması için diye düşünüyorum. Peki bunlar ne demek? İnsan gözünün gördüğü ile kameranın filmde çektikleri çok farklıdır her zaman. Parkta sıradan bir günde sıradan bir çifti çekerken kamera bize arka planda yaşanan cinayeti gösterseydi, son derece klişeye kaçılmış olacaktı. Ama bunu göstermeyerek, uzak plan çekim yaparak ?insan gözünün gördüğü?nü göstererek çığır açıyor yönetmen. Ve sonradan Thomas eve gelip fotoğrafları bastığında gördükleri ile o an fotoğrafı çekerken gördüklerinin ne kadar farklı olduğunu anlıyoruz. Thomas fotoğrafı büyüttükçe, merak giderek artıyor ve kare her büyüdüğünde gerçeğe bir adım yaklaşıyoruz. Ama karakter ile birlikte yaşıyoruz bunu. Önceden bir bilinç sahibi olup, ?acaba cinayet çözülecek mi?? diye meraklanmıyoruz. Karakterle bütünleşme açısından çok önemli bir detay bence bu.

Kadınlar, şöhret, zenginlik ve rahatlık içinde yaşayan Thomas?ın, bu cinayeti fark etmesiyle birlikte bu karakteri kırılıyor. Artık eskisi gibi bir insan değil. Adeta sarsılıyor, kendine geliyor. Ancak kimseyi bu uyku halinden uyandırmayı başaramıyor. Çünkü elinde kanıt kalmıyor ve zaten kimsenin de umurunda değil böyle bir cinayet. Biz uyku halinde yaşadığımız bu hayatta gerçekleri kaçırıyoruz ama fotoğraf sanatı hiçbir gerçeği saklayamıyor. Olanı olduğu gibi gösteriyor. Bu yüzden de gerçek çoğu zaman bizim bildiğimiz ve gördüğümüzden çok farklı. Heisenberg?in Belirsizlik İlkesi[2]?ne göre de durum böyledir. Gerçek, doğal olanı hiçbir zaman olduğu gibi gözlemleyemeyiz. Gözleme dayalı bu filmde bu durum son derece açık. Çünkü Thomas gözlemlediği park sahnesinde gerçeği kaçırmıştır, ancak fotoğrafta ortaya çıkmıştır. Filmin sonundaki tenis maçı sahnesinde ise pantomim sanatçıları bir tenis kortuna girerek olmayan raketlerle tenis oynamaktadırlar. Thomas bunları izlerken tenis topu saha dışına kaçar ve Thomas?tan topu vermesi istenir. Thomas kısa bir tereddüt sonrası topu alır gibi yapar ve sahaya atar. Filmde de cinayet gerçektir, kanıtlar bir süreliğine olsa da mevcuttur ancak sonunda öyle bir cinayet olmamış gibi hayat devam eder, elinde kanıtı da yoktur artık. Bu sadece Thomas?a yaramıştır belki de, çünkü dekadansını duraksatmıştır. Eskisi gibi bir insan olarak devam etmeyecektir hayatına.

Filmin adı olan ?blowup? sözlük anlamıyla bir fotoğraf karesinin büyültülmesi demek. Filme de son derece uymaktadır. Çünkü gerçek; fotoğraf karesi büyütüldükçe ortaya çıkmıştır. Yan anlam olarak ?patlama? vardır. Bu da Thomas?ın karakterinin kırılması ve değişmesi olarak algılanabilir. Diğer bir yan anlam size ?çözme, keşfetme? demektir. Bu da filme uymaktadır. Kısacası filmin adı her anlamıyla yerinde bir seçimdir. Filmin müziklerini, disko sahnesinde grup olarak çalan Yardbirds yapmış. Dünyaca ünlü ve bir devrin en büyük grubu olan, bugün hala yüz binlerce kişi tarafından takıntı seviyesinde dinlenen Led Zeppelin?in efsanevi gitarist ve şarkı sözü yazarı Jimmy Page; Yardbirds?ün de gitaristi aynı zamanda. Döneme damgasını vuran bir kişinin grubu olarak filmde yer alması son derece yerinde bir karar olmuş. Gençleri ve eğilimleri anlatmada destek verici bir unsur.

Filmin teknik detaylarına değinmek gerektiğinde bazı ilginç noktalar dikkati çekmektedir. Örneğin yakın plan çekimler birkaç çok önemli sahne dışında hiç kullanılmamıştır. Kullanıldığı yerlerde de hikayeyle bütünleşmenin maksimum seviyeye çıkarılması içindir. İnternette bulduğum birkaç ilginç detaya da yer vermek istiyorum[3]; Mayhon Park?taki son sahnede asfalt siyaha, çimenler ise yeşile boyanarak canlılık kazandırılmış.

Son olarak söylemek istediğim; ?Blow-up? tam bir sinema deneyimi. Ne öyle süslü laflar var, ne de oyuncu vücutları kullanılarak etkilemeye çalışma girişimleri. Tam anlamıyla sinema var bu filmde. Bir senaryonun sinema diliyle anlatılması gerektiği gibi çekilmiş bir başyapıt. Diyalogların azlığı biraz sıkıntı verse de, yine de izleyeni düşünmeye iten, düşünürken görüntülerden de yararlanmasını isteyen bir film.



1 Yorumlar:

At Çarşamba, Eylül 06, 2006 8:05:00 ÖS, Blogger Inan demiş ki...

kızma ama anlatımın biraz dağınık ve gayri resmi olmuş...

 

Yorum Gönder

<< Home